bi̇raz geli̇r mi̇si̇ni̇z? azi̇z nesi̇n mateh: doğru söylüyorsun zani… ben bir başıma giderim, tek başıma… gitmek zorundayım. ben ölmek istemiyorum
BİRAZ GELİR MİSİNİZ? AZİZ NESİN
MATEH: Doğru söylüyorsun zani… Ben bir başıma giderim, tek başıma…
Gitmek zorundayım. Ben ölmek istemiyorum. Hepimiz, herkes gibi
öleceğiz; istesek de istemesek de… Ama ben ölünce, Mateh Usta, iyi bir
babaydı, demiyecekler. Şarey’ in babası, Cino’ nun babası, Zani’ nin
kocası… Matah Usta, Mateh Ustaydı diyecekler. Mateh öldü. Ölen Mateh,
Misa’ nın babası, Bomok’ un ustası, ölen Mateh Supi ustası Mateh’ tir.
Benim yapılacak işlerim var zani. İşlerim var…( Seyircilere ) Biliyor
musunuz öleceğinizi? Haberiniz var mı? Beyninize kıymık girmiş mi? (
Zani’ ye ) Niçin yaşadıklarınızı da bilmiyor musunuz? Ölüm nerden
gelecek? ( Kapıya doğru ) Burada mı? ( Pencereye ) Şurdan mı? (
Mendilini çıkarır ) Ölüm bu mu? ( Mendil düşer ) Yanımda mı, içimde
mi? Yoksa ben mi onun içindeyim? Etin, kemiğin, kanın, sinirin ölümünü
anlıyorum. Değişir, gider. Korkunç olan bu değil. Bunca yıldır
aldıklarımız, biriktirdiklerimiz, topladıklarımız ne olacak? Kelimeler
nasıl ölecek? Bu renkler? Bu koku? Bu sesler nasıl ölecek? Ellibeş
yıldır biriktirdiğim kelimeler… Gözlerimde topladığım renkler, ya
supimin sesleri… Bunlar nasıl ölecek? Korkunç olan işte bu. Sesiniz
kalmayacak dünyada heeey, sesiniz yok. Yaşamamak… Et, kemik, kan
değil, renk yok, ışık yok, ses yok. Yok, yok… Onların hepsi benimdi.
Onları birer birer, teker teker toplamıştım. Ben ölmek istemiyorum.
Supimin perdesini tam yerine koyup, istediğim sesi dinleteceğim size…
Nasıl yırtmalı bu zamanı? Supi… ( Birden yumuşar ) Ben gitmeliyim.
Kendim için yaşamıyorum, sizin için de değil… Zani, senin için de
değil. Ben herkes için yaşıyorum, Supi için… İşim çok zor…
Pazartesinden salıya bir hafta süren, bir yer bulmalıyım. ( Üzgün )
Sen haklısın Zani, ama ben de haksız değilim. Hoşçakalın… ( Sokak
kapısına doğru bir iki adım atar.)